Hapisten Çıktıktan Sonra-uyanış-
uyandın nerdesin evinde saat kaç 8..alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya 13 yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biride bu... yanında yatan kim? yalnızlık deil karım.. yakıştı hatuna gebelik.. saat kaç 8 demek akşama kadar emniyettesiniz.. çünkü taammüldendir polis ev basmaz güpegündüz.. -akşam gezintisi- hapisten çıkmışın çıkar çıkmaz da gebe koymuşun karını takmışın koluna geziyorsun akşamüstü mahallede karnı burnunda hatunun nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü sen saygılı ve kibirlisin hava serin üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir mahallenin kedileri kasabın kapısında ve üst katta kıvırcık karısı yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor alacaaydınlık tertemiz gökyüzü duruyor ortada çoban yıldızı bir bardak su gibi pırıl pırıl bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı dut ağaçları sarardıysa da incirler hala yeşil mürettip refikle sütçü yorginin ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına parmakları birbirine dolanmış bakkal karabetin ışıkları yanmış affetmedi bu ermeni vatandaş kürt dağlarında babasının kesilmesini fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin bu karayı sürenleri türk halkının alnına mahallenin veremlileri yataklara düşenler bakıyor camların arkasından çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu omuzlarında keder kahveye gidiyor ajans haberlerini okuyor radyosu rahmi beylerin uzak asya da bir memleket sarı ay yüzlü insanlar beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler oraya gönderildi seninkilerden dört bin beş yüz tane memet kardeşlerini katletmeye kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan ve umumiyetle filan değil sırf sana ait ve eli kolu bağlı bir hüzün karını arkadan itip yere yuvarlamışlarda düşürmüş gibi çocuğunu yahut yene hapisteymişinde karakolda yene dövülüyormuş gibi köylü jandarmalara köylüler ansızın bastırdı gece bitti akşam gezintisi bir polis jipi saptı sizin sokağa karın fısıldadı bizim eve mi ? -gecenin saat biri- masanın örtüsü mavi basma üstünde yalansız, güleryüzlü, cesur kitaplarımız durur. esirlikten dönmüşüm anacığım, kendi memleketimde düşman kalesinden. gecenin saat biri, lambayı söndürmedik. yanımda karım yatar, karım beş aylık gebeliğinde. etim etine değende, elimi karnına koyanda bebek kıpır kıpır kıpırdar. dalda yaprak, suda balık, rahimde insan yavrusu, yavrum... yavrumun pembe yünden zıbını, anası ördü. bedeni benim karışımla bir karış, kolları şu kadarcık. yavrum... kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum, oğlan olursa boyu posu bana. kız olursa ela ela baksın, oğlan olursa maviş maviş. yavrum... yavrum öldürülmesin istiyorum yirmi yaşında. oğlan olursa cephelerde, kız olursa sığınaklarda geceyarıları. yavrum... kız olsun, oğlan olsun, kaç yaşında olursa olsun, yavrum düşmesin istiyorum hapislere, güzelden, haklıdan, barıştan yana diye... fakat malum, kızım yahut oğlum, gecikirse suların ışıması dövüşeceksin. ve hatta yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün babalıktan zaanatı da. cecenin saat biri, lambayı söndürmedik. belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı. yine basılabilir evim, beni alıp götürürler, kitaplarımızla beraber. yanımda birinci şubeninkiler dönüp bakarım, durur kapıda karım eşiğin üzerinde. uçar entarisi sabah rüzgarında. yükü ağır karnında, bebek kıpır kıpır kıpırdar. -doğum- Anası bir oğlancık doğurdu bana; kaşsız, sarı bir oğlan, masmavi kundağında yatan bir nur topu, üç kilo ağırlığında. Benim oğlan dünyaya geldiği zaman, çocuklar doğdu Korede, sarı ay çiçeğine benziyorlardı. Makartır kesti onları, gittiler ana sütüne bile doymadan Benim oğlan dünyaya geldiği zaman, çocuklar doğdu Yunan zindanlarında, babaları kurşuna dizilmiş. Bu dünyada ilk görülecek şey diye demir parmaklığı gördüler. Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Anadoluda, mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi. Bitlendiler doğar doğmaz kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden. Benim oğlan benim yaşıma bastığı zaman, ben bu dünyada olmıyacağım, ama harikulâde bir beşik olacak dünya, siyah, beyaz, sarı bütün çocukları sallıyan mavi atlas döşekli bir beşik. Nazım HİKMET |
|